Tanıtım

Tuesday, November 21, 2006

Türbanlı sayısı %9 azaldı



Türbanlı sayısı %9 azaldı

BBC, Türkiye'de türbanlı kadın sayısının arttığının düşünüldüğünü oysa bu sayının yüzde 9 oranında azaldığını belirtti.

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV), bugün açıklayacağı "Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset" başlıklı araştırmasının ayrıntıları, çalışmanın açıklanmasından önce BBC'de yayınlandı.

BBC Türkçe Servisi, çalışmayı, "TESEV'in bu araştırması, Türkiye'de din ve siyaset bağlantısı ve algılamalar hakkında çarpıcı sonuçlar içeriyor" şeklinde değerlendirdi.

"TÜRBAN ARTTI SANILSA DA AZALDI"

Nisan ve Haziran aylarında Türkiye çapında 1500 kişi üzerinde yapılan araştırmaya katılanların yüzde 64'ü, Türkiye'de başörtüsü takanların sayısının arttığını düşündüğü görüşünü belirtti. Oysa bu sayının, 1999'dan bu yana yüzde 9 oranında azaldığı ifade edildi.

Aynı şekilde Türkiye'de iltica tehdidi olduğunu düşünenlerin bir kısmı buna gerekçe olarak başörtülü kadınların sayısının artışını gösterdi.

"KAMUSAL ALANDA VAROLMA TALEBİ ETKİLİ"

TESEV'e göre başörtülü kadınların artmakta olduğu fikri aslında, başını örten anne ve büyükannelerden farklı olarak kadınların kamusal alanda başörtüsüyle varolma talebiyle ortaya çıkmalarına dayanıyor.

TESEV'in Demokratikleşme Programı Asistanı Derya Demirler ayrıca, toplumda dindarlığın arttığını, ancak azınlıkların sorunlarıyla ilgili duyarlılığın benzer oranda gelişmediğini kaydetti.

RAPORUN AYRINTILARI

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı'nın (TESEV) desteği ile Boğaziçi Üniversitesi Siyasal Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binnaz Toprak ve Sabancı Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ali Çarkoğlu'nun hazırladığı "Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset" başlıklı araştırma, Conrad Otel'de düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu.

Toplantının açılışında konuşan TESEV Başkanı Can Paker, ilkini 1999 yılında yaptıkları araştırmanın 2006 yılında yeni sorular eklenerek tekrarlandığını belirterek, "Amacımız, Türkiye'nin dogmatik, kalıplaşmış konularını ele alarak tartışılmasını ve irdelenmesini sağlamak" dedi.

MAHÇUPYAN: "TÜRKİYEDE YENİ BİR ORTA SINIF OLUŞUYOR"

TESEV Demokratikleşme Programı Direktörü gazeteci Etyen Mahçupyan da, araştırmanın ortaya çıkardığı en önemli bulgunun Türkiye'de dindarlığın artarken, dinsel bağnazlığın düşmesi olduğunu ifade ederek, "Türkiye'de birbirinden farklı kesimler yaşayış biçimi olarak birbirine yaklaşıyor. Yeni bir orta sınıf oluşuyor" diye konuştu. Türkiye'de, alışılmışın dışında bir şekilde, modernleşmenin dindarlığın içinden oluştuğunu kaydeden Mahçupyan, mevcut sosyal bilim formülleri ile Türkiye'yi okumanın mümkün olmadığını, disiplin dışı yeni yöntemlere ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

"CUMHURBAŞKANI'NIN EŞİ TÜRBANLI OLMASIN" DİYENLERİN ORANI YÜZDE 51

Boğaziçi Üniversitesi Siyasal Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binnaz Toprak da, araştırmanın Türkiye'de kendini "dindar" olarak tanımlayanların arttığını gösterdiğini, öte yandan yüzde 25-30 civarında bir kesiminin ise şeriat konusunda çok duyarlı olduğunu belirtti.

Toprak, bu duruma rağmen, "Cumhurbaşkanı'nın eşi türbanlı olsun mu?" sorusuna yanıt verenlerin yüzde 51'inin "Hayır" dediğini hatırlatarak, "Ülkedeki istikrarın ve gerilimin tırmanmaması için, bu iki kesim kimi durumlarda aynı fikri de paylaşıyorlar" diye konuştu.

"TÜRKİYE'DE İKİLİ BİR YAPI VAR"

Doç. Dr. Ali Çarkoğlu ise araştırmanın Türkiye genelinde 23 ilde, 18 yaş ve üzeri toplam 1492 kişi ile yüz yüze yapılan görüşmeler sonucunda gerçekleştirildiğini belirtti.

Araştırma sonuçlarından beklenen hata payının +/-2.5 olduğunu ifade eden Çarkoğlu, "Aynı araştırmayı 100 bin defa yapsaydık, yapacağımız hata payı yüzde 5 olacaktı. Araştırma sonuçlarına güveniyoruz" diye konuştu. Çarkoğlu, araştırma sonuçlarının Türkiye'de ikili bir yapının olduğunu gözler önüne serdiğine dikkat çekerek, şunları söyledi:

"Bir tarafta kendini solda gören, gelir seviyesi ortanın üzerinde, iyi eğitim almış, kendini laik diye tanımlayan bir grup var. Bu grup, AKP veya sağ partilere oy vermiyor.

Öte tarafta ise, gelir seviyesi daha düşük, daha az eğitim almış, kırsal kökenli, kendini İslamcı veya Sağcı olarak tanımlayan bir grup var. Bu iki grup, belli konularda anlaşmazlık yaşıyor olsa da, hayatın pek çok alanında çatışma yerine uzlaşmayı tercih ediyor."

KENDİNE "İSLAMCI" DİYENLERİN ORANI YÜZDE 48.5

TESEV raporuna göre, Türkiye'de kendini "Laik" diye tanımlayanların oranı yüzde 20.3 iken, kendini "İslamcı" diye tanımlayanların oranı yüzde 48.5 olarak gerçekleşti.

Kendini "Dindar" olarak tanımlayanların oranı 1999'da yüzde 25 iken, bu oran 2006 yılında yüzde 46.5'e çıktı. Kendine "Solcu" diyenlerin oranı yüzde 15.7, "Sağcı" diyenlerin oranı ise yüzde 37.2 olarak gerçekleşti.

Araştırmaya göre, kendini "Öncelikle Müslüman" olarak tanımlayanların oranı 1999'da 35.7 iken, bu oran 2006 yılında yüzde 44.6'ya yükseldi.

Kendini "Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak tanımların" diyenlerin oranı ise, aynı dönemde, yüzde 34.1'den yüzde 29.9'a geriledi.

Araştırmaya katılanların yüzde 25'i, 1999 yılında "Türkiye'de din temelli politika yapan partiler olmalı mı?" sorusuna "Evet" yanıtını verirken, bu oran 2006 yılında yüzde 41'e çıktı. Kendini "Laik" olarak tanımlayanlar içinde bu soruya "Hayır" diyenlerin oranı ise yüzde 79'a yükseldi.

ŞERİAT DÜZENİ İSTEYENLERİN ORANI YÜZDE 9

Araştırmaya göre, 1999 yılında "Türkiye'de şeriata dayalı bir din devleti ister miydiniz?" sorusuna "Evet" yanıtını verenlerin oranı yüzde 21 iken, bu rakam 2006 yılında yüzde 9'a geriledi. Aynı dönemde, "Türkiye'de son 10-15 yıl içinde köktendinciliğin yükseldiği görüşüne katılıyor musunuz?" sorusuna "Hayır" diyenlerin oranı ise yüzde 61.3 olarak belirlendi.

Araştırmada, Türkiye'de köktendinciliğin yükseldiği görüşüne sahip olanların, bu görüşlerini iki temel nedene dayandırdığı da ortaya çıktı. Bu nedenler ise, yüzde 35 oranında "Örtünen kadınların sayısının artması" ve yüzde 30 oranında İslamcıların siyasetteki gücünün artması" olarak belirlendi.

"LAİKLİK TEHDİT ALTINDA DEĞİL" DİYENLERİN ORANI YÜZDE 73.1

Araştırmada, çok tartışılan Laiklik konusunda da çarpıcı sonuçlara ulaşıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 73.1'i Türkiye'de Laikliğin tehdit altında olmadığını belrtirken, yüzde 22.1'i Laikliğin tehdit altında olduğunu söyledi.

Araştırmaya göre, 1999'da Türkiye'de dindar insanlara baskı yapıldığını düşünenlerin oranı yüzde 42.4 iken, bu oran 2006 yılında yüzde 17'ye geriledi. Araştırmada, "AKP iktidarında değişim oldu mu? Olduysa iyiye doğru mu, kötüye doğru mu oldu?" sorusuna ise kişisel ibadetlerini yerine getirme konusunda "İyiye doğru" cevabını verenlerin oranı yüzde 62 olarak gerçekleşirken, dindar kişilerin devlet kurumlarında karşı karşıya kaldıkları tavırlar konusunda ise "İyiye doğru" cevabını verenlerin oranı yüzde 60 olarak belirlendi. Araştırmaya katılanların yüzde 83'ü ise Türkiye'de dindar çevrelerin Laik çevrelere baskı yapmadığı görüşünde birleşti.

"TÜRKİYE'NİN EN ÖNEMLİ SORUNU İŞSİZLİK VE ENFLASYON"

TESEV araştırmasına göre, Türkiye'nin en önemli sorunlarının işsizlik ve enflasyon olduğu saptaması yapıldı. Katılımcıların yüzde 50.3'ü Türkiye'nin en büyük sorununun işsizlik ve hayat pahalılığı olduğunu belirtirken, en önemli sorunun türban sorunu olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 3.7, Kürt sorunu olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 2.7 olarak gerçekleşti.

Buna karşın, araştırmaya katılanların yüzde 43'ü hükümetin öncelikli olarak türbanlı öğrencilerin üniversiteye devam etmesini sağlaması gerektiğini belirtirken, İmam Hatiplilere ilişkin sorunların bir an önce çözülmesini isteyenlerin oranı ise yüzde 17.6 oldu.

TÜRBAN TAKANLARIN ORANINDA DÜŞÜŞ VAR

Araştırma, Türkiye'de türban, başörtüsü veya çarşaf kullananların sayısında da bir azalma olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, Türkiye genelinde türban takanların oranı 1999'da yüzde 15.7 iken, bu oran 2006 yılında yüzde 11.4'e geriledi.

Aynı dönemde, başını herhangi bir şekilde örtmeyenlerin oranı ise yüzde 27.3'ten yüzde 36.5'e yükseldi. Bununla birlikte, Türkiye genelinde çarşaf giyenlerin oranı 1999'da yüzde 3.4 iken, bu oran 2006'da yüzde 1.1'e geriledi. Araştırmada, özellikle 18-24 yaş arası kadınlar arasında başörtüsü veya türban takma konusundaki eğilimlerin düştüğüne ve baş örtmenin köyden kente gelindikçe azaldığına dikkat çekildi.

"KIZIM ÖRTÜNÜRSE DESTEKLENİM" DİYENLERİN ORANI YÜZDE 55

Araştırmaya göre, örtünenlerin yüzde 71.5'i İslam emrettiği için başını örttüğünü söylerken, yüzde 8'i ise çevredeki herkes örtünüyor diye örtündüğünü söyledi.

"Başımı belli bir siyasi hareketin parçası olduğum için örtüyorum" diyenlerin oranı ise yüzde 0.4 olarak gerçekleşti.

Öte yandan, katılımcıların yüzde 65.2'si "Kızınızın üniversiteye girmek için başını açmasını onaylar mıydınız?" sorusuna "Evet" yanıtını verirken, "Kızınız başını örtmeye karar verirse ne düşünürsünüz?" sorusuna "Çok üzülürüm" diyenlerin oranı yüzde 42, "Memnun olurum, desteklerim" diyenlerin oranı ise yüzde 55 olarak belirlendi.

"ASKERİ REJİMİ DESTEKLEYENLERİN ORANI YÜZDE 4"

Araştırmada, Türkiye toplumunun demokratik değerlere bakış açısı konusunda da ilginç saptamalarda bulunuldu. Katılımcıların yüzde 4'ü "Türkiye'nin sorunlarını seçimle gelmiş hükümetler değil, askeri bir rejim çözebilir" derken, "Türkiye'de halk ordunun desteği olmadan da laikliği ayakta tutabilir" diyenlerin oranı yüzde 54" oldu.

Araştırmada, Türkiye'de sivil yönetimin askeri yönetimden daha iyi olduğunu ve askerin her konuda fikir beyan etmesini doğru bulmadığını söyleyenlerin, çoğunlukla kendini Laik ve solcu olarak tanımlayan, kentli ve iyi eğitim almış kişiler olduğuna dikkat çekildi.

İNTİHAR EYLEMLERİNİ TASVİP ETMEYENLERİN ORANI YÜZDE 65.5

TESEV araştırması, Türkiye toplumunun her ne şartla olursa olsun terör eylemlerini tasvip etmediği de ortaya çıkardı. Araştırmaya katılanların yüzde 65.5'i "Ülkenin işgal edilmesi durumunda işgal güçlerine karşı gerçekleştirilen intihar saldırılarını tasvip ediyor musunuz?" sorusuna "Hayır" yanıtını verirken, yüzde 84.4'ü direniş amacıyla sivillere yönelik intihar saldırılarını doğru bulmadığını söyledi. Katılımcıların yüzde 81.4'ü ise bu tür saldırıların İslamiyet ile bağdaşlaştırılamayacağı yönünde görüş bildirdi.

FARKLI KİMLİKLERE HOŞGÖRÜ KONUSUNDA GERİLEME VAR

Araştırmada, Türkiye toplumunun başka dinden kişilere olan hoşgörülü tutumunda da az da olsa bir gerileme tespit etti. Araştırmaya katılanların yüzde 89.2'si 1999 yılında "Başka dinlerden oylan insanlar da iyi olabilir" derken, bu oran 2006 yılında yüzde 72.2'ye geriledi. Öte yandan, "Kimin komşunuz olmasına itiraz edersiniz?" sorusuna cevap verenlerin yüzde 66.2'si "Eşcinsellere itiraz ederdim" derken, farklı mezhepten bir aileye itiraz edeceğini söyleyenlerin oranı yüzde 24.4 olarak gerçekleşti.

Türkiye yazarların kavgasını konuşuyor

Vatan yazarı Haşmet Babaoğlu, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan Coşkun ve Akşam yazarı Mansur Forutan arasındaki 'küfürlü, şiddet girişimli' kavga bir anda ülkenin en çok konuşulan konuları arasına girdi. Gazeteciler Cemiyeti ve Çağdaş Gazeteciler Derneği, gazetecilerin şiddeti savunmasını eleştirdi


Türkiye günlerdir Vatan gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu, Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun ve Akşam gazetesi yazarı Mansur Forutan arasında devam eden 'küfürlü ve şiddet girişimli' kavgayı konuşuyor. Köşe yazılarında birbirleri hakkında suçlama ve hakarette bulunan yazarların işi şiddet girişimine kadar vardırması, meslek örgütlerinin tepkisine neden oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, "Gazeteciler şiddeti savunmamalı" açıklaması yaptı. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay da, "Böyle düzeysiz tartışmalar beni çok utandırıyor" dedi.

'Onları doğru yerde yakalasaydım...'
Babaoğlu'nun kız arkadaşı, Sabah gazetesi köşe yazarı Ayşe Özyılmazel hakkında yapılan "torpilli gazeteci" eleştirileriyle başlayan tartışma, kavgaya kadar vardı. Babaoğlu, Özyılmazel ve kendiyle ilgili yazılar yazan Mansur Forutan'ı bulmak için Nişantaşı'nın kafelerini tek tek dolaştı. Ve sonunda, bir kafede bulduğu Forutan ve yanında oturan Ahmet Hakan Coşkun'la tartıştı. Coşkun, köşesinde bu saldırının, Özyılmazel'in babası sanatçı Neco'dan bahsederken, "Haşmet'in kayınpederi" tanımlamasını kullandığı için başına geldiğini söyledi. Babaoğlu ise önceki gün verdiği röportajda, "Maalesef onları yanlış yerde yakaladım, yoksa iki tokat çakacaktım" dedi.

'Üzgünüm ama iki tokat atacağım'
Olayları Milliyet'e değerlendiren Babaoğlu, "Şiddet yanlısı değilim. Her köşe yazarı yazılarından dolayı dayak mı yesin? Asla" dedi. Babaoğlu, "Şiddete başvurduğunuz için eleştirilirken neden yazıya yazıyla yanıt vermiyorsunuz?" sorusuna da şu cevabı verdi:
"Mansur, benim tanıdığım, bildiğim biri. Bana hakaret ediyor, nasıl cevap vereyim, niye köşemi kullanayım? Yazıdan anlamıyor, susmuyorlar. Adam, köşesinden istediğini söylüyor, ben yazıyla yanıt verirsem iş uzuyor. Ayşe (Özyılmazel) köşesinden 'Yalan söylüyorsunuz' diye yanıt verdi. Ne oldu? Hepsi bir olup dalga geçtiler. Bunlar yazıyla susmazlar."
Babaoğlu, "Mansur, benim kız arkadaşıma köşesinde direkt 'mal' dedi. Emek sarf ettiğim, yıllarca arkadaşlık yaptığım bir yazar. Köşesi olabilsin diye de emek sarf etmişiz. Ama kim kaldırır sevgilisine 'mal' denmesini? 50 yaşında bunları yaptırıyorlar bana. Çok üzgünüm. Hiç öfkeli değilim. Ama bu iş burada kapanmadı. Gördüğüm yerde iki tokat atacağım."


'Seviyesiz kavgalarını köşelerinde yapmasınlar'

Orhan Erinç (Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı):
"Gazeteciler arasında polemiklerin yaşanmasının çok sayıda örneği var. Bu tür karşılıklı yazışmaların bir konunun irdelenmesinin, açıklığa kavuşturulması açısından yararlı olduğu söylenebilir ama üslup bu polemiklerde önem taşıyor. Bu tür tartışmaların basına zarar getirip getirmediğini değerlendirmek Türkiye'de maalesef biraz zor. Ancak Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi kapsamında değerlendirirsek, gazetecilerin kişilik haklarına saygılı olması, şiddeti savunmaması ve gündeme getirmemesi gerektiğini görürüz."
Ahmet Abakay (Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı): "Sıradan, seviyesi düşük açıklamaları ilk satırlarını okuduktan sonra bıraktım. Türkiye'nin basın, medya dünyasına ilişkin tartışılması gereken o kadar çok sorun var ki, bunlar 'karı kız muhabbetine' dönüştü neredeyse. Bu düzeysiz tartışmalar beni utandırıyor. Yapacaklarsa kavgalarını gidip yapsınlar ama böyle düzeysizliği, seviyesizliği köşelerine yansıtmasınlar."

'Yanlış insanlara bedel ödetiyorsun Haşmet'

Mansur Forutan, cumartesi günü "Bir olayın altını çizmek istiyorum" başlıklı yazısında şöyle demişti: "İtibarı 30 yılda toplarsın, 30 saniyede verirsin! Toptan anlamazsın top yorumu yaparsın... Aşktan anlamazsın -artık öyle gözüküyor- aşk yazarsın... Rock'tan anlamazsın, rocker geçinirsin... 'Duygu adamıyım' dersin, mekân basarsın-pardon basarmış gibi yaparsın- sonra da sağa sola korkudan titrediler dersin... Her gün olmadığın bir adam olarak güne başlamak zor olmalı.
Kızgın değilim, öfkeli hiç değilim. Ama bir zamanlar kalbime girmiş birinin düştüğü durumu görünce canım acıyor.
Yanlış insanlara bedel ödetiyorsun Haşmet!"

'Babaoğlu küfürbaz, hastalıklı, hazımsız'

Ahmet Hakan Coşkun ise konuyla ilgili yorum yapmayacağını söyleyerek, "Her şey çok açık, ortada" dedi. Coşkun, dün Hürriyet'teki "Teşhir ediyorum" başlığıyla yayımlanan yazısında şunları söyledi:
"Bu kadar ağzı bozuk, hoşgörüsüz, hazımsız, vandal, şiddet eğilimli, küfürbaz, hastalıklı, egosu şişkin, kaba saba bir adamla laf yarıştırmak anlamsızdır... Burası sözün bittiği yerdir yani." Coşkun, 10 maddede olayı anlattığı bu yazısında, "Bundan böyle hayatın güzelliklerinin anlatıldığı programlarda 'Hadi Haşmet! Bir şiir patlat' dendiğinde... Ve 'bizimki' gayet artistik bir edayla dizeler okumaya başladığında... O dizeler patlatan romantik adamın, savurduğu ana avrat küfürleri, 'Çık lan dışarı!' diye höykürmesini anımsayacağım" dedi.

AB'ye geri vites

Kimi meslektaşlar Türkiye'yi AB'den koparmaya çalışan bir tepki cephesinden söz ediyor...
Gerek var mı? AKP bunu tek başına başarmıyor mu? AB ile ilişkiler bugün iki yıl öncesinin de gerisinde değil mi? Buraya nasıl gelindi?
Hatırlayınız... Tayyip Erdoğan 17 Aralık'ta Brüksel'de bize AB yolunu kapatan bütün dayatmaları kabul etmiş, önemli olanın "müzakere tarihi almak" olduğunu söylemişti... Maiyetteki gazeteciler de bu şarkıya tempo tutmuştu. Müzakere tarihi alındı. Ama AB dayatması sonucu Ankara Anlaşması'nın 10 ülkeye daha genişletilmesi konusunda bir ek protokol imzalanması kabul edildi. Böylece limanları açmaya, Rumları tanımaya Türkiye söz verdi. Kıbrıs'ı satıyorsunuz diyenlere:
- Ek protokol Rumları tanıma anlamına gelmez, dediler... Halkı uyuttular. Oysa attıkları imza o anlama geliyordu...
AB bugün, "Söz verdiniz Kıbrıs Rumlarını tanıyacak, limanları açacaksınız, yoksa müzakereler biter" diyor. AKP susuyor. Ya Kıbrıs'ı vereceksiniz ya müzakereler duracak. Türkiye'yi bu noktaya "AB'den kopalım" diyenler mi getirdi? Yoksa "Türkiye'yi AB'ye sokuyor" sanılanlar mı? Türk halkını 2 yıl içinde AB'den kim soğuttu? Brüksel'de düşüncesizce imza atanlar değilse kim?
Eğer Brüksel'de yanlış yapılmasa bugün AB ile ilişkiler yavaş ama gerçekçi bir temel üzerinde yürüyor olacaktı. İlişkiyi "ya Kıbrıs ya kriz" çıkmazına AKP soktu. Boşuna başka suçlu aramayın...

Melih Aşık - Milliyet

Bugün seçim olsa

Bugün seçim olsa AKP yüzde 24.35, CHP yüzde 16.15

Sonar Araştırma’nın kasım ayı seçim anketinde AKP yüzde 24.35’le birinci parti olurken, CHP yüzde 16.15, DYP yüzde 11.69, MHP yüzde 11.49 oy alarak barajı geçti. Kararsızların oranı ise yüzde 11.83 oldu.
Sonar araştırma şirketi, 22 ilde 2238 kişiye hangi partiye oy vereceklerini sordu. Sonuçlara göre bugün seçim olsa, yüzde 24.35 oyla AKP birinci parti olurken CHP yüzde 16.15’le ikinciliği aldı. DYP ve MHP yüzde 10 barajını kıl payı aşarak meclise girerken, bu partilerin en yakın takipçisi DSP yüzde 7.18’de kaldı. Ankette Genç Parti yüzde 4.61, ANAP yüzde 4.41 oy aldı. Kararsızların oranı ise anketten yüzde 11.83 olarak çıktı.

KARARSIZLAR DAĞILDIĞINDA DA SONUÇ DEĞİŞMİYOR

Yüzde 11.83’lük “kararsızlar oranı partilere dağıtıldığında, barajı aşan parti sayısı değişmedi. Buna göre yüzde 11.83 orantısal olarak dağıtıldığında partilerin oy yüzdesi şöyle oldu:
AKP 27.61,
CHP 18.32,
DYP 13.26,
MHP 13.04,
DSP 8.14,
GP 5.23,
ANAP 5.01,
DTP 4.24,
SHP 2.09,
Diğer 3.06.